İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak’kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir[/su_quote]
Yunus Emre’nin ‘’ İlim İlim Bilmektir ‘’ isimli şiirinde belirttiği gibi ilimi gerçek bir bilgi olarak bilimsel bilgiye dayalı ve aklımızı kullanarak öğrenebilirsek insan olarak kendimizi tanır ve var oluşumuzu kavrarız. Doğaüstü olarak adlandırılan birçok şey akıl ve bilimsel bilgiden uzak olup sadece insanlara psikolojik olarak rahatlama hissi vermekten öteye gidemiyor.
İnsanlık tarihinin uzun bir geçmişi olmasına rağmen yaşamın insanlar tarafından tamamen akıl ve bilimsel bilgi eşliğinde kavranıp geniş kitlelere yayılması sadece bundan üç yüzyıl geriye gitmektedir.
Bilgi Çağı’nda olmamıza rağmen ilkel çağlarda doğa güçleri ve bunları yöneten tanrıların oluşturduğu din olan Paganizm ’den gelen ve günümüzde “hurafe” olarak tanımlanan din dışı uygulamaların bazıları toplumlarda varlığını sürdürmektedir. Oysaki Aydınlanma düşüncesine göre; geleneğin kölesi durumundaki insan, akıl ve bilimsel bilgi aracılığıyla özgür ve mutlu olabilirdi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dergisinde yazan Uzman Psikolog Fatma Nevsun Duman, mavi göz boncuklarda teselli bulmak, kurşun dökmek, kapı üstlerine at nalı asmak, bebeğin üstüne sarı bez örtmek, gizli ceplerde muska taşımak, istenmedik bir şey karşısında kulak memesini çekiştirip tahtaya vurmak, eşiğe basmadan kapıdan içeri atlamak, uğurlu gün uğurlu sayılarla işe başlamak gibi birçok inanışın ‘hurafe’ olduğunu vurgulamaktadır.
Tüm bunların insanın kendi etrafına çektiği dikenli teller olduğuna işaret eden Psikolog Fatma Nevsun Duman: “Bu kadar olmazsa olmazlarımızın arasında ruhumuzu ferahlatmak şöyle dursun adeta boğuluyoruz. Kendi bilgi, görgü ve deneyimlerine güvenmeyen, inanç itibariyle de boşluktaki insanlar bu tür arayışlar içine girerler. Boşlukta olan insan, istismarcılar tarafından kolayca yönlendirilebilir. Hurafeler içi boş, zemini olmayan kabullerdir. Mesela kırk kilitle kapanmış kırk kapıyı açarsan dileklerin olurmuş. Hâlbuki siz işinizle ilgilenmez, işinizle ilgili bütün verileri gözden geçirmez, alınacak tedbirlerin hiçbirini almazsanız, kırk kapının kilidinden medet ummak beyhudedir…”
Fotoğrafa baktığım zaman dilek ağacının dalına dilek tutup çaput bezi bağlayan ve bundan medet uman insanın elini görüyorum. Akıl ve bilimsel bilgi ile çözüme ulaşması gereken insanın çaput bağlayarak çaresizlikler ve kendisini yetersiz görmesi durumunda başvurduğu çözümü gösteriyor. Akıl yoluyla kavranması mümkün olmamakla birlikte insanlar belki de psikolojik rahatlama adına bu yola başvurmaktadır.
Bugün dilek tutma, ağaçlara çaput bağlama, türbelerde mum yakma gibi İslâm’la hiç ilgisi olmayan yığınla saçmalık dinimize izafe edilirken, sevgili Peygamberimiz (s.a.v) 1400 küsur yıl önceden şöyle seslenmektedir:
“Kuş uçurup uğursuz saymak bâtıldır. Çökmüş çatılara konup öten baykuşların uğursuzluğu da yoktur. Safer ayını uğursuz saymak da yanlıştır.”
Bugün şekli farklı olsa da son derece yaygın olan böyle uygulamaların dinimizle hiçbir alâkası bulunmadığını Allah Resûlü işte böyle anlatmaktadır. Çocuklarımızın akıllarını kullanıp bilimsel bilgi ile yetişmelerini sağlayarak, hurafeleri dinimize alet edenlerden uzak tutarak yetişmelerini sağlamalıyız. Aksi takdirde ne okuduğunu ve ne yaşadığını bilmezse kuru bir emek verilmiş olur. Hayata, beyhude olduğu vurgulanan pagan uygulamalar yerine akıl ve bilim yoluyla anlam katmak gerekir.