Üzülme! Üzülebiliyorsan bir kalbin var demektir.
Kalpsizler üzülmezler ki. Ne mutlu sana ki, üzülebiliyorsun.
Dokunan var demek ki kalbine. Ya dokunulmasaydı kalbine.
Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi.
Demek ki gözden çıkarılmadın.
Demek ki sen hala bir umut tarlasısın.
Üzülme!
Mevlana’nın söylediği gibi kalbine dokunan varsa üzülme. Bazen aşktan bazen de meraktan insan dokunmak istiyor tanımak ve hissetmek için. Birine dokunmak bazen yara açar, bazen de tedavi eder. Dokunmak sadece iki cins arasındaki aşk değil, binlerce yıldır var olan bir tarihi esere dokunarak geçmişinle hesaplaşmaktır. Evreni tanımanın sırrı ve kendini korumanın yolu dokunmaktan geçiyor.
Fotoğraflara baktığım zaman birinde askerin tüfeğine dokunurken korkan çocuğu görüyorum. Evet bir yandan korkuyor ama öte yandan tanımak için, korkusunu yenmek için dokunuyor. Asker ve tüfeğin barış için mi yoksa savaş için mi yani yaşatmak için mi, öldürmek için mi olduğunu dokundukça ve tanıdıkça anlayacak. Kısacası yaşayarak anlayacak. Dokunmadan yaşanılmaz tıpkı nefes almak gibi. İkinci fotoğrafta köpeği seven ve çocuğuna ona dokunmayı sevdiren, öğreten anneyi görüyorum. Sevgiyi dokunarak yaşayabileceğini, sevdikçe sevilebileceğini çocuğuna öğretiyor. Sadece köpekten değil hiçbir şeyden korkmaması ama kendini de koruması gerektiğini öğretiyor.
Dokunmanın nefes almak gibi yaşamın vazgeçilmezi olduğunu öğretebilirsek o zaman Mevlana’ nın söylediği gibi kalbine dokunan varsa ‘demek ki gözden çıkarılmadın. Demek ki sen hala bir umut tarlasısın’.. Dokunmaktan korkmayalım ve gelecek nesillere öğretelim..