Geçenlerde edebiyat, sosyoloji, psikoloji ve Yeşilçam filmlerine özel merakı olan bir dostumla güzel bir yaz gecesinin geç saatlerinde sohbet ediyordum. Dostum; soda, limon ve tuz karıştırılarak yapılan Churchill adlı içeceğini keyif aldığını hissettirecek şekilde yudumlarken, aniden serzeniş içeren bir ses tonuyla “hiç farkına varmadık, yaz bitiyor” dedi. Gerçekten ben de yaz mevsiminin bitmekte olduğunun hiç farkına varmamıştım.
Geç batan güneş, balkon sefası, deniz sularında kulaç atma, kumsalda oynayan çocuklar, plajda kitap okumak, üzüm, karpuz, şeftali, kiraz ve çilek lezzeti, yaylalarda doğayla buluşma, resmiyet içermeyen rahat kıyafetler, limonatanın eşsiz tadı, mangal keyfini güzel demlenmiş bir çayın takip etmesi yaz mevsiminin getirdiği güzelliklerdir.
Yaz mevsimi, dar gelirli aile bütçesini çevirmenin daha kolay olduğu bir mevsimdir. Askıya alınan okul masrafları ve ısınma faturası, ucuzlayan sebze ve meyveler dar gelirli ailelere bir ferahlanma imkânı sunar. Çalışanların kısa bir süreliğine de olsa işe ara verdiği, öğrencilerin derslerden ve sınavlardan uzaklaştığı bir mevsimdir yaz.
Yaz mevsimi Akdeniz diyarında ayrı bir güzelliğe sahip. Siesta keyfi bu diyara mahsustur. İnsanların en güzel şekilde kaynaştığı, eğlendiği ve sohbet ettiği örneklere, yazın getirdiği Akdeniz akşamlarında tanık olunur.
Haşmet Babaoğlu, yaz mevsiminin güzelliğine bir başka açıdan şu şekilde dikkat çekiyor: “. Geçen gün bir ahbapla yaz kokularından söz ediyorduk. Öyle ya, yaz kokular mevsimidir aynı zamanda. ‘Hanımellerine ne oldu?’ diye sordu birden; ‘Yaz, hele ilkyaz hanımeli kokusuydu eskiden, nicedir o kokuyu duymuyorum.’ Önce anlamadım tabii. Sonra devam etti: ‘Artık kokmuyorlar mı, yoksa kimse ekmiyor mu?’ O zaman ne demek istediğine uyandım. Marttan beri türlü çeşitli fidanlıkları dolaşan biri olarak biliyorum. Bu konuda da modalar var maalesef. Son zamanlarda yasemin ve melisa sevilip isteniyor. Hanımelleri terk edilmiş bahçelerin duvarlarında, bakımsız teraslarda ve galiba eski zaman şarkılarında kaldı. Akşamları etrafa yayılan hafif ballı kokularını da unutursak, şaşırmam.
Kendi içimden mırıldanıp durduğum bir şeyi buraya kaydedip size de aktarmış olayım. Yazlar gider ve dönmezler! Her yaz biriciktir. Tarihin en büyük ‘sınıf ayrımı’ nı; mutlularla mutsuzlar arasındaki çelikten duvarı bile sıcağıyla eritebilen bu mevsimin değerini bilmek gerek. Şarkıdaki gibi sonra ‘yine yazı bekleriz’ de… Kaç yaz var önümüzde?”
Fotoğrafa baktığım zaman yaz mevsiminde serinliği ve bol oksijeniyle insanlara kucak açan Çamlıyayla yolu üzerindeki Kadıncık Barajı’nı görüyorum. Buradaki suyun sahip olduğu yeşil renk, insanları adeta büyülüyor. Bu büyüleyici yeşil rengin karşısında bir ağacın serinletici gölgesi altında demli bir çay eşliğinde yenilecek olan sıkma, küçük şeylerle mutlu olmanın ne demek olduğunu insana hatırlatır.
Bir yaz mevsimi daha bitiyor. Gereksiz ve anlamsız güç mücadeleleri eşliğinde insanlıktan uzaklaşmak yerine, her zaman hayatı ve insanları kucaklamaya önem verilmeli.