Yeşillerle, morlarla, mavilerle
Resmini yapıp adını yazıyorum
Renk renk çizgilerle[/su_quote]
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın ‘’Aşk Çizgisi’’ isimli şiirinde yazdığı gibi hep sevdiğini kağıtlara, duvarlara çizen birinin aşkı ile sadece özel günler olarak tüketim toplumunda dayatılan günlerde hatırlanan aşk bir olur mu? Birinde ‘hep’ varken diğerinde sadece ‘o gün’ var.
Bu hafta, sevgi ve sevgiliye odaklı bir haftaydı. Tuhaf zamanlardayız. Bir duygu yoğunlaşması olan sevginin, yılın bir gününde adeta şova dönüştürülerek sevilene gösterilmesi gerçekten tuhaf bir durum. Hediye seçme telaşı, akşam için mekân rezervasyonu, yerli gül üretimi ihtiyacı karşılamayınca gül ithal edilmesi bu haftaya damgasını vurdu…
Fotoğrafa baktığım zaman iki ayrı renk, biri beyaz biri siyah, iki ayrı el birlikte bir kalbi tutmuş… Tutulan, bir kalp figüründen ziyade büyük bir aşkın kendisi… Sevmek ve sevilmekten daha güzel bir şey olamaz. İnsanın ihtiyaçlar listesinde sevginin ön sıralarda olması bunun teyidinden başka bir şey değil. Burada önemli olan nokta sevginin; doğum günü, evlilik yıldönümü veya sevgililer günü gibi günlerle sınırlı kalmayıp hayatın her anında yaşanması ve hissedilmesidir. Yokluğunun hüzün, varlığının keyif verdiği bir duygu seli olsun. Varlığı sadece başkalarının hatırlattığı günde değil, kendisinin de unuttuğu bir günde unutulmadığını hissettirmektir. Hissettirmek; bir dokunuş, bir bakış ve bir sesin duyulduğu andaki heyecanı yaşamak ve yaşatmaktır.
Televizyonda evlilik programlarında maddiyat ile ilgili olarak öne çıkarılanlar genç kuşağa sanki aşkı yanlış öğretiyor gibi geliyor bana. Aşkın bir duygu seli olduğunu, bir paylaşım, sevgi ve saygı olduğunu, ruh ve ten uyumu olması gerektiğini anlatan ve bilinçlendiren programlar daha sık olsaydı, aile ve insana değer kavramları ön planda tutulsaydı belki de kadına şiddet bu kadar yoğun yaşanmayacaktı. Bana zarar verecek sevgiyi istemiyorum diyen kadınların toplumda artan kadına şiddet konusunda bu programların kaldırılması içinde eylem yapmaları aşkı korumak adına daha doğru olmaz mı? Hesapsız, çıkara dayalı olmayan bir sevgi sanki mazide kaldı. Oysa gerçek ve kalıcı bir sevgi böyle bir anlayış eşliğinde kendisine bir hayat bulabilir. Uzun ömürlü ve içten bir sevgiyi, özellikle yeni kuşaklar çok arzu etmekle birlikte maalesef buna sahip olamıyorlar. Aşırı maddileşmiş Hız Çağı’nda birçok şey gibi sevgi de buharlaşıyor.
Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin hikâyelerinde en dikkate değer nokta adanmışlıktır. Modern zamanların bencil ve kendine odaklı bireyi, adanmışlık duygusuna çok yabancı. Çok hızlı başlayan ilişkinin, bir sıkılmışlık eşliğinde hızlıca pörsümeye başlaması bu yabancılıktan kaynaklanıyor.
Gerçek ve kalıcı bir sevgiyi düşündüğüm zaman aklıma Özdemir Erdoğan’ın seslendirdiği bir şarkının sözleri gelir:
Sevdim seni bir kere
Başkasını sevemem
Deli diyorlar bana
Desinler değişemem
Bazen küçük bir an için
Ömür bile verilir
Sevdiğiniz kadar sevilmek istiyorsanız etrafınıza gerçek aşkın ne olduğunu anlatın ve yaşıyorsanız göstermekten çekinmeyin. Hayatınızda yaşanmaya değer aşk ‘HEP’ olsun…