Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla ha düştü, ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.
Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici hep, hep acele işi!
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti,
Öyle öyle ezber ettim gurbeti. [/su_quote]
Can Yücel’in ‘’Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim’’ isimli şiirindeki gibi babamız yaptığı işlerle ve başardıklarıyla bize hep bir devi hatırlatmıştır. Çalışmaktan evin yolunu dahi bilmediğini zannettiğimiz babamız bizler için hep koşuştururken bizi sevmeye ve kendini sevdirmeye zaman bulamıyor. Ayrılığa sebep olan ölüm sadece baba için değil evlat içinde geçerli ve ölümden sonra birbirimizin değerini anlamak yerine varken bazı şeyleri paylaşmak daha güzel olmaz mı?
Evlatların, annelerden daha çok babalara yakın olduğu bir gün olan babalar günü babalar için mutlu bir gün. Çünkü babalar çocuklarını annelerine daha yakın bulduğu için yakınırken anneler kadar sevgi ve ilgi bulamamaktan şikâyetçidirler. Bu ilgiyi yanlış da olsa en yakından hissettikleri gün babalar günü.
Babalar çocuklara daha az zaman ayırdığı için ister istemez ilişki anne ile olanda daha farklı oluyor ve evlatlar, anneleriyle daha kolay anlaşırken babalar ile anlaşmakta zorlanıyorlar.
Haşmet Babaoğlu, bu konuyla ilgili bir okur mektubunu paylaşıyor: “Gençlik yıllarım babamla kavgalı geçti. Her konu aramızda çatışmaya yol açıyordu. Birbirimizi hiç anlamadığımıza emindim. Sonra evlendim. Babamla çatışmam duruldu. Hani denizde fırtınadan sonra müthiş bir durgunluk olur, öyle. O süt liman ilişkimiz de garipti. Çatışmıyorduk ama doğru düzgün konuştuğumuz, bir şeyleri paylaştığımız da yoktu.
Epey sonra, babamın kendisi ve hayatla kavgasını anlamaya başladım. Meğer aramızdaki olay bir karakter çatışması değilmiş! Meğer bir yandan ekmek parası kazanıp bir yandan bize kol kanat gerebilmek için ne zorluklara göğüs geriyormuş babam!
Anladım ki, babasıyla bir şeyler paylaşabilmesi için oğulun da ona doğru hamle yapması gerekirmiş. Şimdi yaptığım her şeyin, söylediğim her sözün, hatta davranışlarımın bile babama benzediğini görüp şaşırıyorum. Babamı bu hayattan uğurlayalı çok zaman geçti. İsterdim ki, şimdiki hislerimi ona da aktarabileyim.”
Babaoğlu bu konuya dair şu tespitleri yapıyor: “Günümüzün baba-çocuk ilişkisinde benim kuşağıma göre değişen çok şey var. Modern baba aşırı ilgiyle kesin ilgisizlik arasında savrulup duran bir figür. Babalar artık öyle bir koşturmaca ve yükümlülükler çemberinde yaşıyorlar ki, çocuklarının ihtiyacı olan anlam dünyasını ona taşımaya güçlerinin yetmeyeceğini bildiklerinden telafiyi cüzdanlarına davranmakta buluyorlar. Oysa bugünün çocuklarının hayat karşısında cesaretlendirilmeye ihtiyacı var; bunu en iyi yapacak olan babadır ama kendi hayal kırıklıklarını ve hayata kızgınlıklarını bir türlü savuşturamayan bir baba nasıl çocuklarını ‘her şeyin iyi olacağına ikna edebilsin!
Anneyle ilişkimiz ‘iç dünyamızı inşa eder. Baba ise bizi ‘dünyaya dâhil eder. O yüzden babayla ilişki sanıldığından daha kritik niteliktedir. Çünkü iyi, güçlü ve sevgi dolu bir sosyal hayat ancak iyi, müşfik ve güçlü bir babanın kılavuzluğunda gerçekleşir…”
Fotoğrafta camdan gelip geçene merakla bakan ve kendisine de gelip hal hatır soracak bir babayı görüyorum. Gençlik yıllarında çocuklarını dahi görmeyi ve sevmeyi ihmal edebilecek kadar hep çalışan ve belirli bir yaştan sonrada sevmek istediği çocuklarını bulamayan bir babanın camdan bakışını görüyorum. Çocukları da babaları gibi hep çalışan ama beraberinde zaman ayarını iyi yapamayıp, önceliklerini iyi belirleyemedikleri için babalarıyla aynı özlem dolu süreci yaşayacaklar. Babalar evlatlarını evlatlarda babalarını zamanında doyasıya sevebilseler sonraki kuşaklar da o kadar çok sevgi ile beslenmiş olur…
Babalar günü vesilesiyle tüm babaları en kalbi duygularımla kutluyorum.