Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına [/su_column] [/su_row]
Ataol Behramoğlu’nun ‘’ Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir şey Var ‘’ isimli şiirinde belirttiği gibi yaşamı yaşanmaya değer özellikleriyle kendine ve çevrene eziyet çektirecek şekilde değil de herkese keyif aldırtacak şekilde yaşamak ve yaşatmak gerekir.
Yaşamı zorlaştırmak kadar kolaylaştırmak da insanların elinde olduğuna göre neden bazı insanlar yaşamı kolaylaştırmak yerine kendisi ve başkaları için zorlaştırmaya dair özel çaba sergiler?
Hayatı zorlaştıranların ortak özelliği hayattan ne istediğini bilmemek, duygularının farkında olmamaktır. Bu ortak özelliklere ilaveten yaşamı zorlaştıranların kendileriyle kavgalı olmaları da bir başka ortak özellikleridir. “Yaşa ve yaşat” felsefesine hiç önem vermedikleri için yaşamın güzelliklerinden sadece kendileri değil başkalarının da istifade etmesini asla arzu etmezler ve buna izin de vermezler.
Kendimizle barışık olmak üzerine çalışmalar yapan, Dr. Nevzat Tarhan’a göre, insanın kendisiyle barışık olmasının ilk adımı, kendini fark etmekten geçiyor.
Füsun Saka’ya göre ise, kişinin kendisini olumlu ve olumsuz yönleriyle tanıması, kendisiyle barışmasının olmazsa olmaz bir adımı, çünkü kişiliklerine ilişkin farkındalığı az olanlar, kendilerini kusursuz, yeterli görürken, güçlü ve zayıf yönlerinin farkında da olamıyorlar doğal olarak.
Fotoğrafa baktığımda kendisiyle barışık olmayan böyle insanların gölgeleriyle bile kavgalı olabileceklerini düşünüyorum. Her hangi bir şeye kendilerine kolaylık getirebilecek bir gözle bakmayan bu insanlar, keskin sirke misali kendilerine ve etrafına zarar verirler.
Kendisini tanıyanlar ise ruh hallerinin farkında oluyor ve neden, iyi ya da kötü davrandıklarını, nelere sıkıldıklarını ya da kendilerini neden güçsüz hissettiklerini çok iyi biliyor. Bu insanlar hayata olumlu bakıyor, sınırlarını ve güçlerini iyi biliyor, savunma mekanizmalarını çok verimli kullanıyor.
Kendilerine ilişkin farkındalıkları zayıf kişiler ise sorunlar karşısında, daha çok başkalarını suçlamayı yeğliyor. Mesela sorundan kaçma, duygularını bastırıp sorunu yok saymaya çalışma, olayları çarpıtıp sorumluluğunu kendi dışındaki kişi ve olaylara yöneltme gibi tavırlara giriyorlar.
Ünlü şair Ataol Behramoğlu’nun ifadesiyle “hayat bize sunulmuş bir armağandır.” O halde, “yaşa ve yaşat” felsefesi eşliğinde kendimize ve etrafımızdakilere mutluluk vermeliyiz…