…
Kitaptaki konuları
Öğretmiş olsanız,
Yerinize başkası gelince
Görmedik, der bütün sınıf,
Okutmadı, öğretmedi.
…
Behçet Necatigil’in ‘’Ders’’ şiirindeki gibi hayatta da bir başkası kötü bir şey yaşamış olsa dahi kendi başına gelmeyinceye kadar çoğumuz ondan ders çıkartmasını bilmiyor ve sanki hiç görmemiş gibi davranıyoruz. Hayatı yaşarken başkalarının yaşadığı birçok şey bizim için ders niteliğindeyken biz görmezden gelerek onu yaşayacağımız anı bekliyoruz. Mutluluğu sorgularken de hayatta ne kadar çok yanlış inanca sahip olduğumuzu başkalarını gözlemleyerek anlayabiliriz ve dersler çıkartabiliriz.
Dünyada egemen olan mutluluk anlayışı gecikmeli de olsa sorgulanırken maddi zenginliğin çok fazla olduğu diyarlarda bile insanların mutsuz olduğunu ve her şeyi maddiyata indirgeyen anlayışın mutluluk üretmediğini unutmamalıyız.
Çarpık mutluluk anlayışına dikkat çeken “Ferrari’sini Satan Bilge” adlı kitap, insanları sarsacak cinsten bir kitap olduğu için bütün dünyada ilgi gördü. Fakat bilmeliyiz ki bir çiçekle nasıl bahar gelmezse birkaç kitap veya özlü sözle çarpık mutluluk anlayışından insanların kurtulması mümkün değil.
Figen Karaaslan, bu konuda şu tespitleri yapıyor; “Biz mutluluğumuzu ne kadar çok koşulla sınırlandırıyoruz. Çocukken mutlu olmak için ne kadar çok sebep bulur oysa insan! Büyüdükçe hayallerinden uzaklaşır ve hırsa düşer insan çünkü büyüklerin dünyasında, maddesel etiketler ve dayatmalar vardır genelde. Birçok insan tarafından kabul gören bu düşünce ve yargıları, biz de pek sorgulamadan hayatımıza alırız.
Mutlu olmaya dair hayatta birçok yanlış inanca sahibiz; iyi bir iş bulursan, iyi bir kariyerin olursa mutlu olursun. Ortalamanın üstünde bir maaş alıyorsan bu ‘dünyada’ hayli mutlu olursun… Evin ve araban varsa senden mutlusu yoktur… Buna benzer düşünce kalıplarının gölgesinde yaşarız hayatımızı. Mutluluğumuzu genellikle maddesel elde edişlere ve sahip olmaya bağlamış durumdayız.
Büyüdükçe, mutluluğu da ‘büyük’ olaylarda aramaya ve bulmaya şartlandırırız kendimizi. Küçüklüğümüzdeki, ‘ufak’ olaylardan mutlu olma duygusunu unuturuz. Çocukken, küçük bir oyuncağın verdiği o büyük hazzı, çoğu zaman erişkinliğimizde tadamaz oluruz…
Kendi içimize dönüp, şöyle bir düşünelim: Küçük şeylerden mutlu olmayı biliyor muyuz hala? Doğada olmanın ne kadar keyif verici olduğunun farkında mıyız? Küçük olaylardan mutlu olmaya niyetli miyiz, yoksa hala kalbimiz ve gözlerimiz bizi mutlu edecek ‘büyük hazineler’ peşinde mi?
Arabada giderken, radyoyu açtığımızda en sevdiğimiz şarkıya denk geldiğimizde küçük bir mutluluk tebessümü beliriyor mu dudağımızda mesela? …En sevdiklerimizle içilen bir fincan kahve eşliğinde yapılan hoş sohbetler, içimizi sevgiyle ve mutlulukla ısıtabiliyor mu?
Dünyaya çocukça gözlerle bakmayı unuttuğumuz, çocuklar gibi düşünemediğimiz, hayal kurmaktan ve hayatın mucizelerine inanmaktan vazgeçtiğimiz için aslında umutsuz ve mutsuzuz. Mutluluğu hep kendi dışımızdaki şeylerde veya kişilerde bulabileceğimiz yanılgısı içindeyiz. Onu, hep dışarıda ve kendimizin uzağında arıyoruz. Mutluluğu, kendi dışımızda ve uzağımızda aradıkça da onu bulamıyoruz.
Mutluluk bir niyettir. İnsan mutlu olmaya gerçekten karar verdiğinde, birçok şey onu mutlu edecektir. Gözlerinizi mutluluğa çevirdiğinizde; sıcak bir ekmek kokusu, ailenizle ve sevdiklerinizle birlikte yapılan güzel bir kahvaltı, belki küçük bir çocuğun gözlerinizin içine kocaman gözleriyle bakarak gülümsemesi bile mutluluğunuza vesile olacaktır.”
Fotoğrafa baktığım zaman köy yerinde yaşadığı sefalete rağmen gözlerinin içi gülen adamı görünce en son ben ne zaman bu kadar keyifle, gözlerimin içi gülerek tebessüm etmiştim diye kendime sormaktan kendimi alamıyorum. Çocukluğumun geçtiği evi, içindeki üç beş meyve ağacını, mis gibi kokan yaseminleri ve mutluluğumu hatırladıkça bir şeyleri kazanırken mutluluğumu kaybettiğimi anlıyorum. Hepimiz saati belli olmayan bir yaşam mücadelesi adı altında kendi kendimizi yok ettiğimizin farkında olmadan çalışıyoruz. Unutmayalım ki hepsinin sonunda yiyebileceğimiz en fazla bir kuru ekmek.
Çarpık mutluluk anlayışını sorgulamak herkesin görevi ama sorgularken de başkalarının yaşadıklarından dersler çıkartmak en önemli kazanım olsa gerek. Ders çıkartamadığımız zaman mutluluğu uzaklarda aramaya devam ederken mutsuzluk gibi ağır bir bedelle karşı karşıya kalırız.