Bu yolda koşmazsan var gücünle,
Yıkamazsan yüzünü yüreğinin kanında,
Yarın avucunu yalarsın.
Adam dediğin kendini yok bilmedi mi,
Cayır cayır yanmadı mı yürek dediğin,
Hadi öyleyse uğurlar olsun.[/su_quote]
Ömer Hayyam’ın ‘’Özgürlük’’ isimli şiirinde belirttiği gibi özgürlük yoluna girmezsen ve gereğini yapmazsan uğurlar olsun demekten başka bir şey kalmıyor. Özgürlük kavramını söylerken ve irdelerken ülkelerin özgürlüğünde ekonomik yaptırımların gücünü belirttiğimiz gibi bireylerin de çok borçlandırılarak aynı etkinin yaratıldığını unutmamalıyız. Tüketim toplumu yaratılarak özgürlükler ellerinden alınmakta ve bu anlamda avuçlar yalattırılmaktadır.
Tüketim toplumu kavramı üretilen ürünlerin tüketimi ekseninde örgütlenmiş toplumsal yapıyı ifade etmek için kullanılmaktadır. Tüketim, tarih boyunca hep var olmuş olmakla birlikte hiçbir zaman bugünkü gibi çılgınca bir tüketim dönemi yaşanmamış. Tüketim ürünlerinin sunulduğu mekânlar da tüketimi giderek arttıracak değişim geçiriyor. Esnafın mülkiyetindeki küçük mekânlar varlığını her geçen gün sürdüremezken kentleri “Tüketim Katedrali” olarak adlandırılan AVM’ler kuşatmaktadır.
Artan tüketim, kontrol edilemez bir doyumsuzluk eşliğinde insanları daha fazla maddiyatın kölesi yapmak gibi bir sonuç ortaya çıkarıyor. Bir başka sonuç daha var: psikolojik rahatsızlık. “Ne kadar çok şeye sahip olursak, o kadar çok mutlu oluruz” düşüncesinin, insanları zamanla mutsuzluğa sürüklediğine dikkat çekiliyor.
Uzmanlara göre, “çoğu zaman sahip olduklarımız yeterli gelmiyor, yeme, içme, barınma, sağlık, giyinme ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılayabilsek de yeni arayışlar içine giriyoruz. Aşırı yemek yiyoruz, çok alışveriş yapıyoruz ve hep daha fazlasını istiyoruz. İş yerinde doyumsuzluk yaşıyor, kariyer ve yükselme hırsıyla başarıya giden yolda hatalar yapıyoruz. Para kazandıkça daha çok para kazanma isteği oluşuyor. Bu nedenle strese giriyoruz, yaşamımızı yaşanmaz şekillere sokuyoruz, çok az şeylerden zevk alıyorç doyumsuz ve şikâyetçi oluyoruz. Yani birey olarak yine kendimizi mutsuz hissediyoruz.”
Tüketimin, bizleri içine soktuğu girdap ve yarattığı maddiyat köleliği; fotoğraftaki kuşların yaşadığı hafifliği yaşamamıza engel oluyor. Tüketim, bir kanat gibi bizleri havalandırıp, özgürleştirmiyor; bilakis doyumsuzluğun yarattığı büyük boşluğun içine atıyor. Kuşun uçmak istediği anda özgürce uçmasına rağmen tüketim toplumunda birey aşırı borçlandırılarak hareket edemez hale dönüştürülüyor. Aşırı borçlanman yoksa hiç kimse seni istemediğin bir yerde tutamaz. İstediğini yapamıyorsan özgür değilsin.
Tüketerek özgürleşemeyiz. Susanna Tamaro’nun, “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” adlı romanında vurguladığı gibi özgürlüğe, kendi içimize doğru yapacağımız yolculuk sonucunda varabiliriz. Ne kadar çok şeye sahip olursak o kadar çok mutlu olamayabiliriz. Ne kadar çok borçluysak o kadar çok özgürlüğümüzü kaybetmişiz demektir.