Beklese-beklese
Hüzün bekler,
Çağırsa-çağırsa
Hüzün.[/su_quote]
Özdemir Asaf’ın ‘’Her Yeni Yaş İçindir’’ şiirinde belirttiği gibi belirli bir yaştan itibaren yaşadıklarımızın bize öğrettiği; yaş ilerledikçe ölüm ve diğer ayrılıklar bize hep hüzün dolu anlar yaşatacaktır. Gençlik dönemlerinde en üretken olup en iyi kazandığınız dönemlerde, iyi bir mevki sahibi olduğunuzda veya birileri sizden bir şeyler beklerken arayıp soranınızın, gelip gideninizin çok olduğu dönemler mevkinizi, kazancınızı, sağlığınızı kaybettiğinizde veya yaşlandığınızda yok olup gidiyor. Her yeni yaş bu duyguların yaşanma olasılığının arttığı yaştır.
Vedalaşmak hayatın bir parçasıdır. Ölüm denilen büyük vedalaşma gerçekleşinceye kadar bir insan değişik dönemlerde değişik vesilelerle vedalaşmalar yaşar. Yaşam yolunda başlangıçlar ve bitişler parantezinde ömürler törpülenir. Kolay olmayan şeylerden birisi de vedalaşmaktır. Birisine ya da bir şeylere veda etmek kendi içinde bir sonlandırmayı taşır. Bunun içinde zor aşamalardan geçmek gerekiyor.
Sonlandırmak, veda kararını verinceye kadar geçen süre çok zorlu bir dönem demektir. En az bunun kadar zor olanı da bu kararı uygulamaya koymaktır. Gençliğinizi, paranızı, mevkiinizi kaybettiğinizde vedalaşamadan sizi arayıp sormayacaklardan uzak durmak ve ‘’yalan dünya’’ olarak adlandırılan samimiyetten uzak dünyada daha fazla travma yaşamamak için var gibi görünen ama aslında olmayan samimiyetsizlerden, çıkar düşkünlerinden uzak durma kararını uygulamaya koymak zor olmasa gerek.
Çağatay Öztürk, bu konuda şu tespitleri yapıyor: “Her başlangıcın bir sonu vardır. Bunu bildiğiniz halde kolay değildir bir şeylere ya da birilerine veda etmek…
Kimi zaman bir arkadaşınıza veda etmek zorundasınızdır. Kimi zaman işinize veda etmek zorundasınızdır artık karnınızı doyurmuyor diye ya da kazandığınız parayı harcamaya vaktiniz kalmıyor diye, kimi zaman ise sevdiğinize veda etmek zorundasınızdır, sizi kendinize yabancılaştırdığı için, ya da onu severken kendinizi sevmekten vazgeçmek zorunda kalacağınız için…
Yaşam sürprizlerle dolu. Her an her şeye vedalaşmak zorunda olduğumuzu bilerek yaşamanın güvensizliği ile gerçekliği arasında sıkışmadan yaşamak gerçekten büyük başarı…
Ben acılarıma hiç veda etmek istemem. Çünkü acıların beni gerçekten çok daha güçlendirdiğine inanırım. Öyle de olur. ‘Bu da geçecek’ diyebilmek için acılarımdan destek alırım. Acılarımdan edindiğim deneyimler bana çok şey katar… Acılarımdan güç alırım…
Veda etme anı gelince veda etmek zorunda olduklarınızla yüzleşmekten kendinizi alıkoyamazsınız. ‘Kırık kalpler durağında inecek var’ demekte nafiledir artık. Çünkü vedalaşmak zorunda olduklarınız karşısında çaresiz hissedersiniz kendinizi. Çaresizlik duygusu bedeninizi ve ruhunuzu sardığında boğulacak gibi olursunuz. Boğulmak hissiyle kızgın bir boğa gibi öfkelenirsiniz. Öfkeniz sizi zorunlu olduğunuz vedalaşmalar karşısında güçsüz kılar. Anlayamazsınız neler olduğunu. Ama gitmek ya da göndermek vakti geldiğinde hoşçakal demek zorundasınızdır artık. İçiniz acıyarak, yüreğiniz kanayarak… Umarım yaşamda veda etmek zorunda olduklarınız karşısında güçsüz düşmezsiniz…”
Fotoğrafa baktığım zaman veda şeklinde elini sallayan, gülümseyen bir adamı görüyorum. Elini sallayıp vedalaşırken dahi mutlu bir insan. Bu gülümseme veda karşısında bir güce sahip olduğunu gösteriyor. Dürüst, ilkeli bir yaşam, her şeyin hesabını zamanında verebiliyor olmak, yılları gönül huzuruyla geride bırakıyor olmak insanı veda anında bile güçlü kılar…
Vedalar zordur ama her veda yeni bir başlangıca kapı aralar. Yaşadığım acılardan güç alarak yaşlılığımda olmayacaklarını bildiklerimle fazla samimi olmaya gerek olmadığını bilerek yaşlanmak huzur veriyor. Biliyorum ki varken olanlardan beklentimi fazla tutarsam yaşadığım acılar güç değil zarar verir.